Edgar Allen Poe under Heavy Snow
A delicate murder is unfolding in slow-motion under luminous snowfall. Poe is watching silently as he takes a bite of his blackberry jam sandwich. A conspiracy of ravens croaks “kówwwww… kraaa… kówwwww” somewhere within the unburdening snow clouds. The snow is corroded; it’s rusting on the coats it clings to. Yet it is pure white light as it slowly descends. Blood now diffuses unhurriedly around the victim, gently coloring the snow dark red. Poe swallows the last bite of his sandwich. He pulls his collar up and starts walking into the distance — into the snow, the ravens, the blood, the darkness, and the light. The room inside him rings with the rattling of a mirror not quite firmly fastened to the wall.
Kırılgan bir cinayet ışıl ışıl yağan karın altında ağır çekim işlenmekteydi. Sessizce izleyen Poe, böğürtlen reçelli sandviçinden bir ısırık aldı. Yükünü bırakan kar bulutlarının uzak derinliklerinden, sinsi bir kuzgun kumpanyasının “kówwwww… kraaa… kówwwww” çığlıkları duyuluyordu. Kar çürüktü; değdiği paltolara tutunup tortu halinde paslanıyordu. Öte yandan gökten süzülen taneler tertemiz, saf ışıktan ibaretti. Kan kurbanın etrafında acele etmeden, nazikçe yayılıyor, karı usulca koyu bir kırmızıya boyuyordu. Poe sandviçinin son lokmasını yuttu. Yakasını kaldırdı. Kara, kuzgunlara, kana, karanlığa ve ışığa doğru yürümeye koyuldu. İçindeki oda, duvara tam tutturulamamış bir aynanın tıngırtısıyla çınlıyordu.